KERAMETLERİ

Keramet: Cenab-ı Hakkın, dostları olan Evliyaullah’a vermiş olduğu eşya üzerindeki tebdil ve tağyir selahiyetidir. Veliler bu selahiyeti hiçbir zaman şahısları ile alakalı kullanmamışlar. Bu tasarrufu Ümmeti Muhammed’in sıkıntılarını gidermek, imanlarını güçlendirmek, hayra davet, şerden sakındırmak, Allah’a vuslat yolundaki kurbiyyetlerini şevklendirmek, birliği, dirliği, muhabbeti ziyadeleştirmek gibi sayamayacağımız bir çok hususlarda tedbir, takdir trafiğini bozmadan Allah’ın izniyle gizlice kullanmışlar. Ali Baba Hazretlerinde olduğu gibi bu kerametlerin çoğu hayatlarında iken pek farkına varılamamıştır. Hayatlarında iken özellikle sır olarak saklanmasını istemişlerdir. Biz Ali Baba Hazretleri ile alakalı kerametlerinin tamamına ulaşamadık. Bunda kitabın biran önce basılmasını gözeterek bu kısa zaman içinde toplayabildiğimiz kadardır. İnşallah bundan sonraki kitabın baskısına gelecek yeni bilgileri ilave edeceğiz. Kerametlerini toplarken en önemli hassasiyetimiz kulaktan dolma bilgi olmayıp bizzat Ali Baba Hazretlerinin kerametlerini gözleriyle görmüş, yaşamış, hayatta olan dostlarının kendi ağızlarından dinlediklerimizdir. Kerametleri daha çok tayy-i mekan etmesi, bir anda birkaç yerde görülmesi, biiznillah kazaları önlemesi, sıkıntıda olanların sıkıntılarından kurtarılması vb. gibi çokça kerametler olup, sayfa sayısının artmaması için biz bunlardan birer tane örneklerinden bahsedeceğiz.

Hepsi Ali Babanın yakınlığına, dostluğuna layık bir şekilde isimlerinin zikredilmemesini isteyerek bilinmekten, şöhretten uzak hakiki manevi evladı olduklarını göstermişlerdir. Allah hepsinden razı olsun. Amin. Ali Baba Hazretlerinin kerametleri şöyle zuhur etmiştir.

Dörtyol’dan bir hanım efendi anlatıyor: Bir gün kocam akşama yakın yaşlı birini getirdiğini pencereden gördüm. Bu yaşlı insan üzerindeki pardösüsü çok ağarık mı yoksa çok tozlumu ayırt edemediğim halde iken o gün çarşaf ve yorganı yeni yıkamış olduğumdan Allah vere gelip de bizde yatmayaydı diye içimden geçirdim. Kocamla içeri girdiler sordum bu yaşlı insan kimdir? Kocam; Buna Ali Baba diyorlar ben iyi tanımam ama hocalar çok hürmet gösterip elini öpüyorlar, her zaman oruç tutarmış. İstedim ki bu akşam bizde iftar edip yatsın. O anda içimden geçirdiklerimden utandım. Bu Allah dostu benim içimden söylediğim bu çarşaf yorgan temizlik meselesine vakıf olduysa vay halime dedim. İftardan sonra çarşafını açıp yorganını koydum,yaptığıma çok pişman bir şekilde içimden bu mübarek insan bu serdiklerimde yatmaz ise benim halim ne olacak dedim. Kocama müsaade ette elini ayağını öpüp özür dileyeyim dedim. Kocam o zaman Ali Baba Hazretlerinin kadınları sevmediğini onlardan nefret ettiğini söyleyerek, Ali Baba’da olmayan bir vasfı söyledi bilakis sonradan gördük ki Ali Baba Hazretleri kadınlara karşı çok şefkatli ve merhametli idiler. Sabah kalktığımda Ali Babanın yatmayıp yorgana, çarşafa karışmadığını görerek çok üzüldüm. O sene (1979 yılında) hacca kocamla beraber gittim. Mekke’de Kuday garajındaki çadırımda ateşler içinde hasta iken herkes tavafa gidiyor ben gidemememin acısıyla “a Rabbi senin buralarda dostun çoktur birini bana gönder de bana biiznillah yardım etsin” diye dua ederken yaşlı beyazlar giymiş bir zat gelerek “Kızım sana okuyayım mı” dedi. Ben de oku efendim dedim o zat okudu gitti elhamdülillah iyi oldum. Yakınlarım bile kısa zamanda ilaçsız iyileşmeme şaştılar. Hac dönüşü Medine’den Ali Baba Hazretlerine bazı hediyeler (çarşaf, havlu gibi) alarak memlekete döndükten birkaç gün sonra Ali Baba Hazretlerini davet ettik teşrif buyurdular. Evvelki içimde hançer yarası gibi olan hatamı affettirebilmek için ben hizmet etmek maksadıyla abdest almasına yardım etmek istedim. Kızım biz abdest alırken yardım almayız buyurdu. Kendi kendine alırken sağ ayağını yıkarken ayağının yanındaki kemik çıkıntısı bana bir şey hatırlatır gibi oldu sonra aklıma geldi bu ayak bana Mekke’de hasta iken okuyan zatın ayağı idi. Hemen Ali Baba Mekke’de hasta iken bana okuyan sendin değil mi? deyince elini başıma hafifçe vurup, “Bire iyi oldun ya kızım.” dedi.

Yakınlarından Kırıkhan’da tatlıcılık yapan bir ağabeyimiz anlatıyor: “Bir gün bir Hıristiyan arkadaşımla Adana’ya giderken Mustafabeyli Beldesi’nden geçerken yol üzerinde Ali Baba Hz. ile karşılaştık arabayı süren arkadaşa dur da Ali Babayı alalım dedim. Durdu fakat kıyafetini hor gördüğünden arabaya bindirmek istemedi, yola devam etti. Ben de bu büyük bir zattır göreceksin biz Adana’ya girdiğimizde o orada olacak dedim inanmadı. Ben de böyle olursa Müslüman olur musun? dedim. Olurum  dedi. Adana’ya ulaştığımızda Ali Babayı bir direğe yaslanmış bize tebessüm ediyor gördük. Arkadaşım inanamadı, durdu baktı .Ali Baba olduğunu anladı. Çok hayret edilecek bir iş dedi. Fakat ben Müslüman olamam beni dışlarlar diyerek, Hıristiyanlıktan vazgeçmedi.”

Yine bir gün Kırıkhan’da Bayezid-i Bistami hazretlerini ziyaretten sonra dışarı çıktıklarında yağmur yağıyor olmasına rağmen yanındaki ahbabı Şıh Abdullah ile beraber açıkta yürüdükleri halde hiç ıslanmadıkları görülünce yanında bulunup bu hali gören ziyaretçiler “Biz ıslandık siz ikinize hiç yağmur damlası değmemiş hayret!” deyince Ali Baba Hazretleri tebessümle “Bu Allah’ın lutfudur” demişler.

Bir yaz mevsiminde Bayezid-i Bistami Hazretleri türbesinin çevresinde bir sabah birinin öldürülmüş olduğu görülünce jandarma orada bulunan yakın insanları gerçek fail bulununcaya kadar almış, götürmüş. Yakınları, suçsuz olan bu insanların götürülmelerinden dolayı çok üzülmüşler, Cenab-ı Hakka dua ederek “Ey Ali Baba biz seninle dostuz şu anda muzdarip durumdayız.” diye bir akşam nida etmişler, sabaha karşı Ali Baba Hazretleri çıkıp gelmiş, “Hayır ola bizi rahat bırakmadınız” demiş. Olayı anlatmışlar. O da türbenin ezan okunan küçük odasına girerek “Ben çıkıncaya kadar beni rahatsız etmeyin” demiş, iki saat sonra gözleri çok kızarmış bir halde çıktığında “Çocuklar şimdi geliyorlar, suçlu bulundu.” dedikten birkaç dakika sonra jandarma minibüsü gelmiş, suçsuz olduklarını beyanla götürdükleri kişileri geri getirip bırakmışlar. Herkes Ali Baba Hazretlerinin bu kerametini hayretle karşılamışlar.

Bir yakını anlatıyor “Bir kış günü Benlidere köyüne evimize geldi. Hava çok soğuk idi. Akşam yatmak için yatak serdiğimiz halde kendisi dışarıda balkonda bir ince battaniye ile yatmıştı. Biz sobalı odada zor ısınır iken onun nasıl yattığını sorunca “Bir defa Allah dedik mi ateşe döneriz” demişti.

Dostlarından bir hoca efendi anlatıyor :

“Bir gün Bayezid-i Bistami hazretlerinin türbesinde Cuma namazını beraber kıldığımız halde, halamın oğlu Kırıkhan’a limon satmaktan döndüğünde yeminle Ali Baba Hazretleri ile Kırıkhan da beraber yan yana Cuma namazını kıldığını söyleyince her iki caminin cemaati de Ali Baba Hazretlerini kerametini gözleriyle görmüş oldular.”

Bir seveni anlatıyor: “Bir gün Ali Baba Hazretlerine akşam yemeğine davet ettim, kabul buyurdular. Yemek sofraya geldiğinde ekmek olarak yufka saç ekmeği vardı. Kendisi “Evladım yufka yerken zorlanıyorum, mâlum dişlerim yok başka ekmek var mı?” dedi. O anda evde başka ekmek yoktu. Hemen komşudan almak için odadan çıkmak üzere iken kapı çalındı. Kapıyı açtığımızda komşu çocuğu elinde bir somun ekmekle gelmiş bize uzatarak “Küçük kardeşim yemekte ille de yufka ekmek isterim diye sızlanıyor. Annem rica etti bunu alıp bize yufka ekmek vermeniz için geldim.” dedi. Ben sevinçle somun ekmeği alıp Ali Babanın önünde ki sofraya ulaştırdım. Olay iki dakika içinde gerçekleşti. Mübarek ağzından “Sizi de yorduk” kelimeleri döküldü. Bu açık kerametini gizlemeye çalıştı.

Ali Baba Hazretlerinin bir ahbabının oğlu anlatıyor: “Biz Adana’da ikamet ederken Belen’e akrabalarımızı ziyarete gitmiş, dönüşte İskenderun Ulu Camii önünde Ali Baba Hazretleri ile karşılaşmıştım. Elini öptüm. Bana babamı sordu bizleri özlediğini söyledi. Kısa ayak üstü sohbetten hemen sonra bir taksi ile Adana’ya evimize geldiğimde, annem evde ziyaretçi olduğunu babanla bir saattir oturmakta olduğunu söyleyince, misafirimiz kim dedim. Annem Belenli Ali Baba deyince o anda şok oldum. Şaşkın bir halde yanlarına gittim, ellerini öptüm. Babam bana kiminle karşılaştığımı sordu ve bundan kimseye bahsetmememi istedi.”

Yeğeni anlatıyor: “Dayım Ali Baba Hazretleri bir dönem riyazetle meşgul olduğu dönemlerde aynı zamanda Benlidere köyünün bağlarını da beklerdi. Aldığı ücreti düşkünlere dağıtırdı. Bir gün bağ sahipleri “Bizim bağlarımızı beklemene gerek yoktur. Kendine başka iş ara” diyerek sert söyleyince dayım Ali Baba Hazretleri köyü terk edip Adana’nın Ceyhan ilçesine yerleşmiş. Ali Baba gittikten sonra meşhur tüm bağlara zirai bir hastalık vurdu. Halen şu ana kadar hiçbir bağ üzüm vermez hemen kurur. Ne yapsalar fayda vermez.”

Bir ahbabı anlatıyor: “Biz her hafta Cuma günü, Cuma namazına kılmak için köyden Belen kazasına iner yemeğimizi yer, namazımızı kılar köye dönerdik. Bir Cuma günü yeğenim “Dayı bu gün bir lahmacun olsa da yesek” dedi. Ben de bu dağ yolunda sana nereden bulayım? dedim. Biraz ilerleyince dönemeçte baktık Ali Baba Hazretleri yanında bir heybe bizi çağırdı. Heybeden ocaktan çıkıyormuşçasına o sıcaklıkta sıcak sıcak lahmacun çıkarıp çıkarıp verdi. Doyduktan sonra Cuma namazını kıldık. Baktık hiçbir fırında lahmacun işi yok. Ali Baba Hazretleri bizi memnun etmek için kerameten ikram buyurdular.

Belen kazasında herkes tarafından bilinen bir kerameti de şöyle: hiç arabaya binmeyen devamlı yürümeyi tercih eden Ali Baba Hazretleri adeti hilafına bir gün kamyona el kaldırır. Kamyon durmaz devam eder. Kamyoncu almadığı yolcu Ali Babayı kendisinin önünde Derindere mevkiinde görünce hayret eder. Ali Baba Hazretlerini geçtikten sonra kamyon yoldan çıkıp uçuruma yuvarlanacağı esnada şöför Ali Baba Hazretlerinin eliyle kamyonu tuttuğunu uçuruma yuvarlanmaktan biiznillah kurtardığını görür görmez arkadaşları ile beraber kamyondan inip Ali Baba Hazretlerinin elini öpüp özür dilemişler.

Bir akrabası anlatıyor: “Bir gün sabah erkenden Belen’deki çarşıya çıkmam icap etti. Baktım Ali Baba Hazretleri caminin yanında oturuyor. Selam verdim, selamımı almadı. İşimi bitirip eve döndüm. Öğlenden sonra karşılaştığımda selamımı aldı, “sabah niye selamımı almadın, duymadın mı?” deyince “Evladım bir daha öyle gezme” cevabını verdi. O gün başıma bir iş gelmiş, yıkanmam lazım yıkanamadım ondan dolayı beni böyle ikaz etti.

Ali Baba Hazretleri dostlarıyla yakından ilgilenir, onların çocukları ile de alakadar olurdu. Belen’de bir ahbabının çocuğu oluyor. Kırkı dolmadan eve çocuğu hayırlamaya gidiyor. Evin kapısını ev sahibinin yakınlarından birisi münasebetsiz bir şekilde sertçe sanki Ali Baba’yı kovarcasına içeriye almamak için hakaretvari sözle karşılıyor. İçeriden Ali Baba’nın sesini duyan evin hanımı Ali Baba’yı içeriye almasını söylüyor. Ali Baba, kundaktaki bebeği kucağına alıyor, bakarak bu çocuk çetin olacak sizi biraz yoracak. İnşallah sonu iyi olur. Diyerek hem haber veriyor, hem de dua ediyorlar. Bu çocuk halen hayatta şimdi elli yaşlarındadır. Bir gece Ali Baba’nın manevi işareti ile eski kötü hallerinden dönüş yapıyor. Biiznillah Ali Baba’nın himmeti ile kötü hallerini terk edip onun sadık yarenlerinden oluyor. Ali Baba’ya hakaretle kapı açan o insan varlığını, sıhhatini, huzurunu kaybedip halen çok kötü durumda sefil bir hayat yaşamaktadır.